.
Az kaldı. O an denecek kadar büyük bir an mı bilmiyorum. Bilmiyorum ama korkuyorum. Belki de bilmediğim için korkuyorum. Her nasılsa işte… her şey karanlık gözüküyor. Çok etkiledi beni belli, hep o küçük nihanı anar oldum. Hayatın hep iyiliklerle güzelliklerle dolu o olduğunu düşünen küçük kız… öyle olmadığını artık biliyorum. Biliyorum da ne işime yarıyor, yine de yaşayabiliyoruz, yarın öleceğini bilse bile kim ister ki bugün ölmek. Öyle bir şey işte her şey. Her şey bir şeyden ibaret.. dünya dediğin ne ki dedi bir arkadaşım bir kaza ertesi.. ademle havanın kazası..ve ardında fani bir dünya genişliği.
Dünya genişliği… gerçekten o kadar büyük mü dünya.. gidebiliyorum işte o uzaklara..uzak nasıl derim ben artık o uzaklara. Gidebilene midir uzaklık. Gidebiliyorsam neden uzaktır. Şimdi ben senden gidemiyorum sen yakın mısın bana. Anlayamıyorum.
Az kaldı gitmek vaktine. Korkuyorum. Bu kadar neden büyüdük ki. Hep yarını düşündüğümüz zamanlar neden geçti ki.. şimdi yalnız dünler var. Gidiyorum ama nereye. Her şey pasaportta yazan bir vizeyle mi belli olacak, ya uçak başka bir yere inerse benim hiç bilmediğim, bu dünyada kimsenin hiç bilmediği. Pasaportum var mı acaba oraya da. Belki de bundan korkuyorum. Pasaportumun olmadığı yerlere gitmekten…
Neye üzüldüğümü neyden korktuğumu bir anlayabilsem. Bırakıyor muyum şimdi ben her şeyi. Ne için hicret ediyorum ya da gerçekten gidiyor muyum? Bir biletle kesinleşmiş mi oldu her şey. Bir biletlik iş mi yani gideceğim inşallahtan gidiyoruma geçiş. Bir bilet atıverecek mi yani inşallahı. Neyi bırakıyorum ardımda annemi babamı kardeşimi ağabeymi arkadaşlarımı, hadi bıraktım onları çünkü biliyorum eğer dönebilirsem bir gün göreceğim bulacağım hepsini beni beklerken beni isterken beni severken. Ya sen… belki de seni kaybetme yolculuğu bu. Önce kendimi kaybedersem belki seni de kaybederim sonra yine kaybolurum ve kimse bir şey anlamaz. İki olumsuz bir olumlu eder mi?
Korkuyorum.-kapı çarptı aklım alındı- işte her şey bu adar kolaymış. Gitti aklım…ve tüm korkularım da… ama sen…
Ben o kadar büyümedim.
Gitmek kolay olan değil kim dediyse gitmek kaçmak halt etmiş. Gitmek en zor olanı.
Yine de gideceğim. Seviyorum gitmeleri. Her ne kadar bir bersam bağım varsa sana yüklediğim anlama…anlaşalım hadi o zaman bu gitme benim sana ayrılırken hediyem olsun. Ya da olmasın…
Ben yine de gideceğim. Belki merakım tüm bildiklerimin önüne geçer…
Şimdi saat sensizliğin ertesi diyor Ahmet kaya…
.
.
hatırlıyorum; idealleri ve hayalleri olan bir grup çulsuz genç olarak hayatla ilgili iddialarımızı ne kadar kolay taşıyor, sözlerimizi ne kadar pervasızca söylüyorduk. O havai hallerimizi çok özlemekle birlikte, bugün çok daha temkinliyiz. Herkes sadece bir hayat yaşıyor ve zamanın getirdiği bu geri çekilme hali çok dramatik görünüyor bu yüzden hepimize. Hayat karşısında adeta bir mağlubiyet gibi görüyoruz bu hali. Oysa belki de o kadar dramatik değil; akıntıları dinginliklere bağlayan doğal bir seyir hali belki de yaşadığımız bu değişim… Yavaş yavaş bu fikre alışıyorum ben. Havailikle durulmayı bir bedende, bir ruhta bütünlemeyi adım adım öğreniyorum. Belki bu bile o durulma halinin bir kazancı oluyor yaşayanlara.İnsan ömrünü kaynaktan çıkarak dere olan, derelerle birleşip ırmak olan, ırmaklarla birleşip deniz olan suyun hikâyesine benzetmek mümkün. Yani seyir sürekli… Ama bunca değişkeni taşıyacak bir sabite ihtiyacı var hem suyun, hem insanın… O sabit hakikati kaybetmemektir. Değişimin bir dirayet noktasının, bir namusunun, bir ahlakının olması gerek… Yeni zamanların en büyük imtihanının bu olduğunu sanıyorum acizâne. Her şeyin kaçılmaz bir seyir içinde değiştiği bir yerde değişmez olanı kaybetmemek imtihanı… Dikkat ediniz değişmez olana sahip çıkmak demiyorum, değişmez olanı kaybetmemek diyorum. Çünkü değişmez olan, adı üstünde, değişmekten korunmuştur. Ancak zamanın döngüsüne kapılanlar kaybedebilir elbet onu. İmtihan tam da budur.İdealler ve hayaller günden güne ışığını kaybediyor, onların yerini ihtiraslar ve vehimler alıyorsa imtihan zorlaşıyor demektir. Bu suyun bulanmasıdır bir nevi. Hakikatin etrafını “ama”lar ve “belki”ler sarmaya başlamışsa, körlüğe giden yolun kapıları açılıyor demektir. Hakikatle aramızı açan her türlü mazerete dikkat kesilmeliyiz o zaman… O mazeretlerin oyuncağı olmayı bir kere sindirirsem içimize, devamı da gelecektir bu çözülmenin…Hakikati pervasızca savunmakla soğukkanlılıkla savunmak arasındaki fark, hayatın doğal seyriyle açıklanabilir çoğu zaman… Ama hakikati savunmakla savunamamak arasındaki fark, insan olmayı önemseyenler için açıklanamaz bir farktır. Hakikati savunmaktan bizi neyin alıkoyduğunu bulamazsak zihinsel bir kangrenin kurbanı olabiliriz.Modern zamanların kapıma getirip yığdığı her şeye karşı temkinli olmayı gerekli görüyorum ben. Pervasızlığımı bir parça yitirdim belki ama, zihnimi uyanık tutmayı denemekten vazgeçmiyorum. Birileri beni ruh dağarcığımda olmayan bir şeylere alıştırmaya çalıştığında işkilleniyorum. Her ucuzlukta bir yalan aramaktan vazgeçmiyorum. Her yeniliğe kolayca alışmakta bir yanlışlık görüyorum. Yeniliklere bağımlı olmayı ise fazlasıyla tehlikeli buluyorum. Kalemde sürekli goller görsem de mücadeleyi bırakmıyorum.Bu zamanın değişimi çok hızlı, bu kesin… İnsan hakikatten aklını bir an bile alacak olsa, bir daha onu hiç bulamayabilir.