içimden dedim

içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gemilerimizi taşıyamasın sular
varsın yarı yolda uyuya kalsın
bize gönderilen bahar.

içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gölgemiz olsun hüzün
dilediği gib iuzatsın canevimize ayaklarını
varsın annemiz olsun tütün
hayat daha sert vursun yumruklarını.

içimden dedim ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi
nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren
kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi
nedir yalnız bize yakışan bu serüven.

bu serüven ki
bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
ve terketti bizi huzur denen sevgili
kalakaldık, şaşkınlığın avuçllarında
billur bir kuş gibi.

içimden dedim gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu
beraber yürüyelim olur mu...




[ içeri buyrun ]

kaosa mütevazi bir katkı

- ne yaptın dün?


-hiç. evdeydim bütün gün.


-evdeyken birşey yapılmıyor mu?


-yaptım işte birşeyler. film izledim.
 yemek yaptım.sen ne yaptın?


-kampa gittim, geldim. 
şimdi annemlerin yanındayım.
 hangi filmi izledin?


-Chaos adında bir film.


-beğendin mi?


-bilmem, karar veremedim.
 sevdim galiba. bir ara olağan bir şeyi
 olağan bir şekilde anlatıyor gibi geldi,
 sadece yabancı, fransız filmi olduğu için
 çekici buluyormuşum gibi. 
sonra beğendiğimi hissettim. 


-neresini beğendin?


-islamın kadını ezdiğini anlatan diyologlar vardı film de, 
bu böyle mi diye sordum kendime, 
amaan şimdi 
hiç savunma kanatlarımı açamayacağım. 
işte film böyleydi, kadın her yerde kadın,
 ve erkekler her yerde erkek. 
farklı tipte farkl ıyaşam tarzına ait erkekler kadınlar
 üzerinde aynı baskıyı oluşturup,
 aynı tepkiyi vermelerine sebep oluyor; 
ben kendime yeterim! 


-ne diyordu müslümanlar için filmde.


-müslüman erkekler üzerinden veriyor mesajını da,
 küçük yaşta zorla evlendirilen
bir kadın hem de yaşlı bir adamla. 
sonra kadının bir başkasını sevmesi,
 sonra çocuklarının kadından alınması 
tüm bunlar cezayirde geçiyor.
 bu sırada babaları
 yaşlı adamın pariste bir sevgilisi var.
 sonra babaları çocukları alıyor parise getiriyor. 
o kadın bu adamı aldatıyor, 
adam intihar ediyor. 
bunlar film de olan şeyler değil de 
"kızın" hayatına, geçmişine dair bahsedilenler.  
sonra kız cezayirli akrabalarının yanına geliyor.
 onlar bunu da evlendirmeye çalışıyor falan fistan 
. kötü yola düşüyor.
 sonra zengin oluyor.
 parayla akrabalarını erkek kardeşlerinin
 "onurlarını, dinlerini " erittiğini yok ettiğini söylüyor.
 bir motobisiklete dinlerini sattılar, 
beni öldüreceklerdi gibisinden.
 sonra batılı  kadın figürüyle tanışması var. 
olay zaten öyle başlıyor. 


-hiç eleştirmiyor mu öteki tarafı?


-aslında eleştiriyor.
 onları da erkekler üzerinde eleştiriyor.
 batılı erkeklerin ne kadar kolay elde edilebileceğini 
ne kadar kolay aldatabileceklerini anlatıyor bence.
 oğlunun babasının sevgilisinden rahatsız olmaması. 
annesine karşı hiçbir vicdani sorumluluk hissetmemesi.
 aslında karşı tarafı daha sert eleştiriyor.
 ya da eleştirmiyorsa bile ben böyle yorumladım. 
velhasılı kelam doğu da aile kavramı var
 ama erkeğin gölgesi altında, batıda aile namına 
  hiç ama hiçbirşey yok. kimse birbirine karşı 
ne sorumluluk hissediyor ne sevgi ne saygı. 
herşeyin anne baba baba cocuk anne cocuk arasında bile
 çıkar ilişkisine dayandığını anlatıyor.


-öyle mi sence?


-olabilir ikisi içinde.doğulu kadınlar itaat ettikçe 
daha çok eziliyorlar, batılı kadınlar da isyan ettikleri için belki de..
bilemedim şimdi, belki öyle değildir.
[ içeri buyrun ]

ağırlık birimidir insan akşam olunca

biraz önce öğreniyorum ki bizim evin önündeki her gün okula giderken kullandığımız köprü göçmüş. fatma nur anlattığına göre bir tırın arkasındaki damper kopmuş, araç hızlı olduğu için damper uçmuş köprüye doğru. köprüyü koparmış atmış. film gibi. internetten kontrol ettim ölen yada yaralanan yok diyor ama hala siren sesleri, polis arabalarının sesi duyuluyor dışarıda. inşallah kötü birşey yoktur. basit bir çıkarımda bulunalım hemen; yarın demek ki bir sonraki durakta ineceğim ve bu soğukta daha çok yürüyeceğim :( geleli 3 gün oldu. 3 gündür hiç dışarı çıkmadım. sıkıldım mı çok hayret verici bir şekilde hayır. ben de şaşırdım kendime. soğuk insanın ruhunu da mı alıp götürüyor bilemedim, canım hiç bir şey yapmak istemiyor. dün bir film izledim "la haine" diye, güneyli çocukların hikayesini anlatıyordu, bir de yahudi bir güneyli vardı aralarında. bu filmi izledikten sonra karışmak için karışmak gerektiğini anladım. ne anlatmak istedim bu cümleyle. çok şey. lakin şu an onu açıklayacak iştiyakta değilim. bir başka saçmalar kısmında inşallah. akşam oldu. hava karardı. tarık tufan birşey yazmıştı bir kitabında herkes gider herşey biter umut ve dua eksik olmasın...olmasın tabi. büşra diye bir film çıkıyormuş, başörtülü bir kızla nihilist bir yazarın aşkını anlatıyormuş. bizim kızlar çok tepki verdi, ben garipsemedim, garipseyemedim. normalliğimi de mi kaybettim allah'ım...kızların aşık olamaması için hiçbir sebep yok aslında, çok basit ve olağan işler. sevgiye, şefkate, itaate meyilli yaratılanlarız bu aşikar, zayıfız bu da aşikar, hiç gerek yok öyle tek taşımı kendim ayaklarına. neyse yine kadınlar üzerinden genellemeler yapmayacağım. filmin konusu üzerine konuşacağım. işi normalleştiren ve olabilirleştiren taraf erkeğin nihilist yazarın yani kıza tepki vermesi yada tepkisel olmadan kendiliğinden karşılık beklemeden kızı sevmesi, sevebilmesi. işte zaten böyle bir durumda oldu mu, farkılıkların çekim gücü de girer araya kadınsal zaafiyetlerde, kız aşık da olur bağlanır da öpüşür de... -fragmanda de böyle bir sahne vardı-  lakin anlayamadığım taraf  bir kız kendiliğinden, hiç bir karşıdan birşey almadan nasıl sevebilir "farklı" birini. şimdi düşünüyorum, insan insanı neden sever ki, yakışıklı diye bir adam sevilebilir, ama müslüman-entellektüel tiplemede bir kız -film için galiba böyle- yakışıklı diye sevmez, bend e sevmem yakışıklı diye birini, hem hep dekarlı çıkmışımdır erkeğin yakışıklısı ne demek allah aşkına. erkeğin güzeli çirkini olmaz. neyse bu ayrı bir değerlendirme. üzerinde esrayla bayaa bir tartışmışlığımız mevcuttur. yakışıklılığı attık, bilgisi ilmi içni sevebilir, tamam bu olur işte de bundan da insan kendi değer yargılarına paralellik arar, hani önüme allamei cihan getirseniz george clooney tipinde :) istemem de istemem, marksizmin kitabını yazsın ne olacak, neden etkileyecek ki bunu, tamam gelsin edipler turgutlar kadar güzel şiir yazsın yine aşık olamaz ki insan. ben olmam valla. insan insanın ahlakına aşık olabilir bak, bunu anlarım, ve böyle de olmalıdır, ama dinin inşa ettiği bir ahlakla mekana ve zamana meyledebilecek bir potansiyele sahip aklın ve vicdanın oluşturduğu bir ahlak anlayışı aynı mıdır ki...allah ile temellendirilmemiş bir ahlaka nasıl aşık olur ki allah a inanan bir insan.sadece saygı duyabilirsin...gönül bu denebilir tamamen gönül istediğine konsun da... galiba yazı hiçbir zaman düşündüklerimin önüne geçemeyecek. yani ben cidden anlayamıyorum, hele hele kızların, git birinin namazına aşık ol, sakalına, kara kaşına gözüne, hitabetine, cesaretine de, senden olsun yine...yoksa etkilendiğin şey hayatında olmayan birşey olur. etkilendiğin sevdiğin olursa, sevdiğinde hayatında olan olmazsa, demek ki hayatında olan sevdiğin değil demektir diye bir sonuç çıkar. valla ben çıkardım. herkesin kalbinin çalışma mekanizması farklıdır nihan. tamam öyle olsun sustum.
esranın aldığı karanfiller masada duruyor karşımda. çok güzel kokuyorlar. çiçek almak güzel birşey. ama ben utnaıyorum herkes içinde çiçek almaktan, allah'ım ben neden bu kadar utangacım bazı konularda, ne olacak ki kız arkadaşın sana çiçek almış. işte ne bileyim, üzerimdeki bu toplum baskısını silmeliyim belki de. ama şunu tespit eylediydim toplum baskısı dediğimiz şeyi sonuna kadar destekliyorum, işte deminde beri ahlak dediğim şeyi yaşatıyor bu toplumsal fiiliyat. burası müslüman ülke ulu orta içki içemem, burası müslüman ülke sokak ortasında öpüşemem, bu tür "baskıların" korunmasında işte bu toplumsal ahlakın yaptırımları var, içlere işlemiş bir sesi var. ondan sonuna kadar destekliyorum, herkesin "bir" olduğu birey olduğu, tam bağımsız hükümet olduğu, kimsenin kimseyi takmadığı bir yerde ahlak namına hiçbirşey olmuyor gözlerimle gördüm. nihan yine ahlakı kadın erkek ilişkileri üzerinden değerlendiriyorsun. -kim diyorsa bunu:)- evet değendiriyorum! bu da yeni moda oldu, ahlaklı olmak iyi olmaktır, dürüst olmaktır, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, hakka tecavüz etmemektir. elbette de bunlardır, ama bunun dışında kapsayamadığınız ne kadar ahlaki öğeler varsa, işte onlar olmadan bir toplum oluşturamıyorsunuz. o ilişkileri islamileştirmeden diğer eşyleri düzgünleştiremiyorsunuz, hele mayasında islam olan bir toplumda. ne çok uzattım. karnım acıktı. haiti depremine de çok üzüldüm. israil güya yine yardım ediyorum ayağına organ mafyalığı yapıyormuş. bu kadar zulüm ne olacak merak ediyorum. nereye kadar gidecek.  neyse fazla uzattım edip canseverin bir şiiriyle bitireyim bugünkü saçmalarımı;





Bir aşkı yaşamak, bir aşkınn bilinmesinden bambaşka değil miydi 

Ve bu ikisini ayıran duman, yani bir aşkı bizim yapan 

Bu dumanların hepsi gibi varsın şimdi de 
Acele etme yoksun belki 
Ben herşeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki 
Ve her şeyin bir bir varolmasına o kadar alışacağım ki 
Bilirsin neler için çarpmıyor bir yürek. 
[ içeri buyrun ]

birkilolimondabirkiloçilektendahaçokşekervarmış

saat 00.38. geçenlerde ülke tv deki "dünyanın en zeki insanı"nı dinledikten sonra tekrar takıldım, bu günün değişim saatine. hem bak tek değilmişim. dünyanın en zeki insanı da aynısını düşünürmüş. evet çokça düşünmüşlüğüm vardır, kim belirlemiş gece yarısında günün değişeceğini diye. hala da merak ederim. neden gün güneşin doğuşuyla başlamaz ki... hadi "resmiyet" başlatmıyor biz neden başlamıyoruz ki...iki aydır düzenim bozuldu. gece ne zaman yatıyorum sabah ne zaman kalkıyorum belli değil... tabii sabah denirse. bugün öğlen 2 de kalktım. saati ileri almayı unutmuşum. az kalsın öğle namazını kaçırıyordum. saatimi ileri aldım ve artık herşey hayatımdaki ileri gidebilir. dün çok kötü hissettim kendimi, ilk defa veya ikinci defa -üniversite birinci sınıftaki tatilya mecarasından sonra- kendimi ölüme bu kadar yakın hissettim. korktum. ağladım. bu arada ben çok çabuk ağlıyorum. bir meziyet midir zafiyet midir bilemedim. aklımdan bir şey geçireyim hatta uydurayım ağlayabilirim. bilmiyorum ne olacak sonum. nerede kalmıştık... kötü hava uçakta kat ve kat hissettiriyordu kendini. aczyetini hissediyorsun. Allah'ın büyüklüğünü. rüzgarın nasıl uçağı savurduğunu, ne yaparsan yap Allah'ın dediğinin olacağını hissediyorsun...başka bir şey de hissetmemeli zaten insan. yabancılara şaşırıyorum. nasıl öyle bir durumda bile kahkaha atmayı becerebiliyor şaşıyorum. alkol mu tüm bunlara sebep yoksa dua edecekleri bir Rablerinin olmaması mı... dua etmeden nasıl yaşar ki insan. sığınmadan. bilemedim. yere indiğimizde değdimizde "İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider" bu ayetin muhatabı olmaktan korktum.  kar yağdı bugün. herkes aynı şeyi söyledi, herkese aynı şeyi söyledim; "karı da peşinde getirmişim...getirmişsin..." peşimde pek çok şey geldi gitti ki. en son karın gelmesiyle hepsinin üstü kapandı örtüldü gömüldü... güneş de hiç çıkmayacak diyorlar. yağmur da yağıp karlar erimeyecek. öyle kalacakmış peşimde sürüklediklerim...ben demiyorum meteoroloji diyor...fotoğraf  makinamı evde bıraktım, tam da vaktiydi şimdi güzel fotoların...balkondan çok değişik "kar ve eşya" tespitlerinde bulundum ama sadece gözümle, diğer gözlere gördüremedim...hadi geçtim diğer gözleri, ben ne zamana kadar hatırlayabilirim ki güzel gördüklerimi. unutmaya başladım bile hatıralarımı, yaşadıklarımı. o an ne olmuştu. ne denmişti. ne demiştim hepsini unutuyorum. not da edemezdim ya herşeyi. en çok korktuğum şey bu, unutmak en güzel günlerime ait hatıraları, duyduklarımı, öğrendiklerimi... söylenenleri...bugün yine hayatımda bir ilk yaşadım ama bu beni çok mutlu etti. ilk defa biri "aaa kilo almışsın, tanıyamadım" dedi. şaşırdım, evet galiba kilo almıştım veee bu benim hayatımda duyduğum ilk kilo almışsın iltifatıydı, bana göre iltifat ama yine de tanınmayacak kadar değil bence. mutlu oldum ama. değişiyor mu acaba hayatımda birşeyler, herşeyler... 2 kilodan ne çıkarımlar yaptım ama... 



[ içeri buyrun ]

dur yolcu

dur yolcu! dur artık bir yerde :))

[ içeri buyrun ]


[ içeri buyrun ]

tesbih gibi gidip dönsün de deniz

demin farkettim ki bayadır elime almıyormuşum tesbih, seccade sepetinin kıyısında gözüme ilişti bir tanesi. çok değişik birşey yapıyormuşum gibi geldi. cidden ne kadar zamandır tesbihsiz geçmiş namaz ertelerim hatırlayamadım bile. sonra aklıma nasıl bir müslüman olmam gerektiği geldi. sonra çelişkiler geldi aklıma. nasıl olmalı. olan olmalı mı. olmayanlar hiçbir zaman olamıyacak mı. olanlar olmasa daha mı iyi. olmayanlar olsa daha mı iyi olacak. mevcut ile ütopya birleşir mi. yüksek idealler de bir sorun yok da. onlara giden adımlarımız doğru mu. itidal üzerine olmak en iyisi de...itidal üzere nasıl olunacak. tüm sorun bu mu. tüm sorunum bu mu. en ideali neden arıyorum. sadece düzgün bir müslüman olmak istiyorum. sadece iyi bir müslüman olmak istiyorum. bulutların üzerinde gezerken, gezeceğim derken yerdeki karıncaları kaçırmak görmezlikten gelmek istemiyorum. yüksek perdeden konuşup fısıldamaları kaçırmak istemiyorum. sessiz cümlelere ihtiyacım var. konuşmamalara... yine bozdum. iyi bir müslüman olmak istiyorum dedim. ve öyle kalsın. tüm bunlara nereden geldim. tesbihin döktürdükleri...












[ içeri buyrun ]

başkasının rüyasında varolmak





"Düş görüyor," dedi Bücüş, "sence ne düşlüyor?"


"Bunu kimse kestiremez," dedi Alice.


"Seni tabii ki!" diye haykırdı Eciş. Utkuyla el çırptı.


 "Ya seni düşlemekten vazgeçseydi, nerede olurdun dersin?"


"Şu anda olduğum yerde elbet" dedi Alice.


"Sen sen olmazdın ki!" diye tersledi Bücüş küçümsercesine.


 "Sen hiçbir yerde olmazdın. 
Onun düşündeki bir şeysin sen yalnızca!"


[ içeri buyrun ]

müslüman kardeşler


dünyanın tüm firavunlarına karşı 
Musalar direnecek!
[ içeri buyrun ]

ikimiz birden sevinebiliriz

-Muhabbet iki başlı olacak arkadaş. 
tek taraflı oldu mu sakat. kara sevdaya gider
-Çaresi?
Hikmetli bir söz söylüyor kahveci:
-Ya tahammül, ya sefer.



[ içeri buyrun ]

yürüyelim seninle istanbulda


Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu


...


biz gitsek de, İstabul'da yine de
yılllar yılı gezinmeli bu sızı
benden yaralı bir şiir kalmalı
senden bir tebessüm bir de kırmızı




[ içeri buyrun ]

sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı

"bir uçurumun dibine uzun uzun ve dikkatlice bakarsan,
 uçurum da senin içini merak eder, 
senin gözlerinin arkasında
 neler oduğunu görmek ister.
 bazı uçurumlar cesurdur.
 ilk hamleyi o yapar ve seni yanına davet eder"





[ içeri buyrun ]

Etiketler

40ında 40 kadın (1) aalborg universitet (1) ah muhsin ünlü (2) ahlaksız (1) ahmet altan (1) ahmet kaya (1) ahmet muhip dıranas (1) alanis morisetti (1) andımız kaldırılsın (1) anna (1) arranged (1) aşk risalesi (2) attila ilhan (1) aynalar koridorunda aşk (1) azam ali (1) aziz nesin (1) barcelona barcelona (1) boys over flowers (3) cafe de flore (1) cahit zarifoğlu (10) can yücel (1) cemal süreyya (1) cevdet bağca (1) chaos 2001 (1) cihan aktaş (1) cv (1) dağcılık (1) DE LA FRAYEUR D’ÊTRE PLOMBIER BORGNE (1) dengeler adına (1) devendra banhart (1) documentarist (1) dostoyevski (1) dublörün dilemması (2) dutch chapel (1) dücane cündioğlu (1) edip cansever (1) elif şafak (1) elif şafak siyah süt (2) elveda oblomov (1) erdem beyazıt (6) eren safi (1) ergenekon şerefsizleri (3) eternal sunshine of spotless mind (2) everything must change (1) ey selahaddin (1) farif ferjad (1) fatma barbarosoglu (1) fight club (1) FİLİSTİN (10) filistin hamas islam (2) first lady (1) furkan çalışkan (2) furkan suresi (1) galata konak cafe (1) george benson (1) gökhan özcan (3) görücü usulü (1) hakan albayrak (2) hamlet (1) hayat iman ve cihad (1) ian dallas (1) ibrahim paşalı (1) ibrahim tenekeci (8) ihvani müslim (1) imam humeyni (2) imany (1) ismail kılıçarslan (1) ismet özel (13) izzet şahin (1) kadın (1) kafka (1) kardeş türküler (1) karnak kafe (1) kelam (1) keny arkana (1) killng me softly (1) kitaplarım (1) kolera (1) korkma ben varım (2) küçük prens (1) la haine (1) lale müldür (2) lara fabian je t'aime (1) le trio joubran (1) leman sam (1) leonard cohen (1) leyla ile mecnun turgut uyar (1) majid majidi (1) masal (1) mavi kelebek (1) mehmet efe (2) melek arslanbenzer (1) mızraksız ilmihal (3) mihrimah sultan cami (1) mo ghile mear (1) murat menteş (7) mustafa islamoğlu (2) mustafa kutlu (4) mustafa ulusoy (2) müslüm gürses (1) native deen (1) nazanbekiroglu (1) nazım hikmet (1) necib mahfuz (1) necip fazıl (1) NEDEN AŞK ACISI (1) nietzsche (2) nihat dağlı (1) nikos kazancakis (1) nurettin topçu (1) nurullah genç (1) obama (1) oğuz atay (1) old boy (1) one litre of tears (1) onegin letters (1) oruç aruoba (4) ömer hayyam (1) özdemir asaf (1) pink floyd (1) platon (1) pulp fiction (1) rachel corrie (1) reconstruction (1) samed karagöz (1) sartre (1) satrpialo (1) sezai karakoç (2) sin palabras (1) sonbahar (1) suleyman cobanoglu (1) sultanahmet camii (1) süleyman çobanoğlu (3) sünnet anlayışı şekilcilik (1) şarkılar (28) şıpsevdi sakız (1) taraf (1) tarık tufan (2) tekfurun kızı (1) the best of youth (1) the burning plain (1) tuluhan tekelioğlu (1) turgut uyar (1) tutunamayanların şarkısı (1) uçurtma avcısı (1) utopia (1) varlık ve teklik teoremi (1) vas mandara (1) with one voice (1) yarim senden ayrılalı (1) yavuz selim camii (1) yıldız hamidiye cami (2) yılmaz erdoğan (1) you will never know (1) yök (1) yusufilezüleyha (1) zeynep arkan (1) zeytin'in hayali (1) zorba (1)

Blog Arşivi