geçen gün okula geldi tuluhan tekelioğlu'nun sergisi, belgeseli ve kendisi... sergiyi dolaşırken konferans salonundan biri çıktı belgesel başlıyor arkadaşlar diyerek. ne olduğumu şaştım,bir anda kendimi karanlık konferans salonunda buldum. el yordamıyla oturacak bir yer bulduktan sonra başladık belgeseli izlemeye... dedim ki iyi ki bu yanlışlık olmuş, iyi ki düşmüşüm buraya. çok sevdim belgeseli. çok samimi geldi. kadınsak hep aynıyızı da gördüm kadınsak çok farklıyızı da...ve belgeselden çıkan ana tema: kadınlar hep başkaları için yaşıyor...ya erkekler için, onlara güzel görünmek için, onlar tarafından sevilmek için, ilgi görmek için, ya çocukları için...ya anne babaları için... ya da kağpital için...kendileri hariç hep birileri için yaşıyorlar...gerçekten de öyle...40 yaşında anlamış kadınlar bunu... ya da 40 yaşına gelince tak etmiş, artık birşeyler değişmeli demeye başlamışlar. bu kadar şefkat ve merahmet gerçekten iyi mi acaba?
başörtülü kadınlar da vardı, en çok da başörtülü bir yazarın söyledikleri hoşuma gitti; erkek gibi düşünüyoruz erkek gibi davranmak zorunda kalıyoruz, erkek gibi mantıklı olmak istiyoruz... hayır kadın olarak da yaşayabiliriz, kadın olarak sosyal hayatta var olabiliriz... anlamına gelecek şeyler söyledi...
veee belgeselde hemen hemen tüm kadınların değindi ortak bir nokta: aşk arıyoruz!
başıma birşey gelmeyecekse ben bu belgeseli çok sevdim :)