bak milena, 'en çok seni seviyorum' diyorum,
ama gerçek sevgi bu değil belki,
'sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi
deşiyorum o bıçakla' dersem,
gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki."
"bak milena, 'en çok seni seviyorum' diyorum,
ama gerçek sevgi bu değil belki, 'sen bir bıçaksın,
ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla'
dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.
tüm gece yağan yağmur nihayet durdu.
kutlayacağım bunu. kutlama şeklim ise size yazmak.
bu amansız yağmurda insanın tek mutluluğu
yabancı bir çevrede olması..
gönül ilişkilerimde edindiğim tecrübe
erkeklerin daha çok acı çektiği. aslında bu acı karşılıklıdır.
kadının çektiği acı gerçektir ama erkeğin acısı fazladır..
anladığım kadarı ile milena ikimiz de çok çekingen
ve ürkek kişileriz. birbirimize gönderdiğimiz mektuplar
o kadar çekingen o kadar korku dolu ki. cevaplar dersen
onlar ayrı bir korku kaynağı ikimize de doğuştan gelmemiş
bu özellikler ama ben de huy edinmiş artık.
bir odadayız milena. birbirine bakan
iki kapının ardındayız ama ayrı ayrı. biri açacak olsa
diğeri hemen ürküp kapıyor kapıyı.
halbuki bu iki kişi ürkeklik olarak
bu kadar benzemeseler, biri diğerine
hiç aldırış etmese açsa kapıyı çıksa dışarı odayı düzenlese.
ama hayır o da en az diğeri kadar ürküyor
ve saklanıyor kapısının ardına
ve o güzelim oda bomboş kalıyor ortada.
ve bu yüzden hep ikimizi üzen yanlış anlamalar oluyor.
aslında senin anlamadığını söylediğin o mektuplar
sana en yakın olduğum zamanlar yazmış olduklarım oluyor.
yeryüzündeki 38 yıllık yolculuğumdan
sonra bir dönemeçte sana rastlıyorum ve
bu geç gelen hiç beklemediğim karşılaşma sonrasında
ne yapacağımı bilmez şaşırıp kalıyorum.
içimde fırtınalar kopamıyor, bağıramıyorum,
çılgınlıklar yapamıyorum bu yüzden.
sadece diz çökmüş oturuyorum