aldansınlar da ağlamasınlar diye...
güzelliğe lanet olsun, dedim, çünkü güzellikler kalpsizdir insanın acısıyla ilgilenmez
ne zamana kadar kağıt yiyip mürekkep yalayacaksın?
kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.
ruhum, diyordum, şimdiye kadar gölgeye bakıp doyuyordun; şimdi seni tene götürüyorum.
-beni zorladın mı yitirirsin. unutma ki ben de insanım.
-insan mı ne demek istiyorsun?
-yani özgürüm!
buddha ile çoban diyaloğu
çoban: yemeğim pişti koyunlarımı sağdım kulübemin mandalı sürülmüş ateşim yanıyor sen de istediğin kadar yağ, gökyüzü!
buddha:artık yemek ve süte gereksinmem yok rüzgarlar kulübemdir ateşim söndü sen de istediğin kadar yağ, gökyüzü
çoban: öküzlerim ineklerim atalardan kalma çayırlarım ve ineklerimle çiftleşen bir boğam var; sen de istediğin kadar yağ gökyüzü
buddha: benim ne öküzlerim ne ineklerim var çayırlarım da yok. hiçbrşeyim yok. hçbirşeyden korkmam sen de istediğin kadar yağ gökyüzü
çoban: yıllardan beri karım olan sadık ve uysal bir çoban bir kızım var. geceleri onunla oynaşmak hoşuma gidiyor sen de istediğin kadar yağ gökyüzü
buddha: uysal ve özgür bir ruhum var; yıllardan beri ona benimle oynaşmayı öğretiyorum sen de istediğin kadar yağ gökyüzü
dişsiz olduğun zaman: "Ayıp çocuklar, ısırmayın demek kolaydır ama otuz işin olunca..."
büyük sır! dünyaya özgürlüğü gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı gerekli yani? çünkü oturup sana işlediğimiz cinayetlerde yaptığımız alçaklıkları saysam tüylerin ürperir. fakat sonuç ne oldu. özgürlük! tanrı yıldırımını atıp bizi yakacağına özgürlüğü veriyor? hiçbir şey anlamıyorum!
-gübre ve pislikten bir çiçek nasıl filizlenip beslenir? varsay ki zorba insan gübre, özgürlük de çiçektir.
-iyi ama. ya tohum? bir çiçeğin bitmesi için tohum gerekli. bizim pis içimize böyle bir tohumu kim koydu? bu tohum niçin iyilik ve namusla beslenip çiçek açmasın? ve kanla pislik istesin.
acaba efendimiz ne kadar yüksekteyse tutsaklık zincirimiz de o kadar uzuyor ve o zaman çok geniş bir harmanın içinde sıçrayıp oynuyor sonra ucunu bulamadan ölüyoruz bunun adına da özgürlük mü demişiz yoksa?
sonra kalbim yavaş yavaş hırçınlaşmaya başladı karanlık sesler yükseliyordu içimde. kimin seslendiğini biliyordum. bir an yalnız kalsam içimde adlandırılamaz isteklerle şiddetle dengesiz umutlarla korkmuş bir halde kükrer kükrer ve benden kurtuluş beklerdi...
yıllar ve yüzyıllar boyunca Dante'nin yurdunda şarkılar okunmuştu. ve nasıl sevda şarkısı erkek çocuklarını aşka hazırlıyorsa ateşli Floransa şarkıları da İtalyan gençlerini ulusal savaşa ve özgürlüğe hazırlıyordu.
hesap yapmak için neden deniz kıyısına gittin?
ben rakamlara bulaştım mı toprak içindeki bir deliğe saklanmak kör olmak görmemek isterim.gözlerimi kaldırıp da denizi bir ağacı ya a ihtiyar da olsa bir kadını gördüm mü hesaplar şeytanın yanını boylar. sayılar kanatlanır ve uçarlar
insanın ölüm yokmuş gibi hareket etmesiyle aklında her an ölüm varmış gibi hareket etmesi belki aynı şeydi..
her kadının arkadasında afroditin onurlu kutsal ve sır dolu yüzü belirirdi
kadın korkunç bir sırdır. hiçbir zaman da kapanmayan bir yarası vardır.
allah seni katırın gerisinden keşişinde önünden korusun!
çok şükür Allah'a şu anda bile Don kişot benzeri seferlere hazırım!
hayır hiçbir şeye inanmam ben! eğer insana inansaydım allaha da şeytana da inanırdım bu da büyük bir sorundur o zaman işler karışıyor ve başım belaya giriyor
neyin yıkılacağını iyi bilmekteydim ama yıkıntılar üzerine neyin sıvanacağını bilmiyordum
bu adam, diye düşündüm, okula gitmediği için beyni bozulmamış. Çok şeyler yapıp çok şeyler görmüş ve çekmiş açılmış, kalbi ilkel cesaretini kaybetmeden genişlemiş. bizim için dallı budaklı ve çözülmez olan bütün sorunları o, hemşehrisi büyük iskender gibi bir kılıç vuruşuyla çözüveriyor. onun açık vermesi zordur. çünkü tabanlarından başına kadar, bütünüyle toprağa dayanıyor. afrika vahşileri yılana taparlar çünkü bütün vucütları topağa değer ve böylece toprağın bütün sırlarını bilirler. bu sırlara karnı kuyruğu edep yeri ve başıyla varmıştır o. biz okumuşlar havadaki sersem kuşlar gibiyiz.
bana yediğin yemeği ne yaptığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. bazıları yediklerini içyağı ile gübreye bazıları iş ve keyfe ve duyduğuma göre bazıları da tanrıya dönüştürürmüş.
ruhumu tenle tenimi ruhla doldurdum
konfüçyüs der ki: pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta ama mutluluk insanın boyu hizasındadır... çünkü iyi bilirsin ki insanın boyu hep aynı kalmaz.
yağmur yağarken insanın kalbi acı çeker
hayatım yanlış yola sapmıştı, insanlarla olan ilişkimi bir iç konuşması haline sokmuştum. o kadar çok düşünmüştüm ki bir kadına aşık olma ile kitap okuma arasında seçme yapmam gerekirse kitabı seçerdim
bu kararsızlık geçidini, şarlatanlık tapınağını, bu günah testini, bu hile otlarının diklmiş bulunduğu tarlayı, bu cehennemin giriş yerini, bu kurnazlıklar taşan sepeti, bu bala benzeyen zehri, ölümlüleri dünyaya bağlayan bu zinciri KADINI kim yarattı?
yazıyor her cümlede hafifliyor yürekleniyor sözcüğün olağanüstü gücüyle kötülüğün geri çekildiğini kovalanıp atıldığını hissediyordum. gündüzün elimden geldiği kadar korkusuzca savaşmaktaydım ama geceleyin aklım silahsızlanıyor iç kapılar açılıyor dul içeri giriyordu.
maddeyi ruha çeviren ölümsüz güç Allahtır. her insanın içinde bu ilahi yumaktan bir parça vardır. bunun için de ekmeğin suyun ve etin biçimini değiştirip onu düşünce ve hareket haline sokuyor.
insan bir ağaç gibidir, neden kiraz vermiyor diye incir ağacını hiç azarladığın oldu mu?
sanki bu gece hareketlerimin hesabını verecekmişim gibi, bütün hayatım düşe benzer bir hızla ikircikli ve bağlantısız bir halde yükselmişti de ben ona umutsuzca bakıyordum.
atasözlerini ters çeviriyor ve şöyle diyorum: gelecek olan beş, eldeki ondan iyidir
her insanın kendi deliliği vardır. bana da öyle geliyor ki en büyük delilik bir deliliğe sahip olmamaktır.
ben her insanın ayrı bir kokusu olduğuna inanırım. biz bunu anlamıyoruz çünkü kokular birbirine karışıyor, hangisi senin hangisi benim olduüğunu bilemiyoruz. yalnız havanın pis bir koku yaydığını anlıyor. buna da insanlık adını veriyoruz. kimileri onu soluyup lavanta adını veriyorlar benimse kusacağım geliyor
-dedecik ( bana hala dedecik diyor ama nazlı bir biçimde) ben panayıra gitmek istiyorum
-git nineciğim git
-ama ben seninle gitmek istiyorum
-ben gitmem üşeniyorum sen git
-gitmez misin neden? istemiyor musun?
-sen gidersen isterim, gitmezsen istemem
-ama neden, sen özgür bir insan değil misin?
-hayır! değilim!
-özgür olmak istemez misin?
-istemem!
ne diyeyim patron infilak edesim geldi. ben sanıyorum ki özgür olmak isteyen insandır. öyleyse kadın insan mıdır?
vely ona ki, içinde mutluluk kaynağı yoktur
veyl ona ki, başkalarının hoşuna gitmek ister
veyl ona ki, bu hayatla öteki hayatın aynı şey olduğunu anlamaz!
gündüzler çalışmak içindir. gündüz erkektir. geceyse eğlence içindir. gece kadındır.
manastırlarda siyah cüppeli keşşler bulunur, bağdaş kurmuş görkemli durumda bir ay, iki ay, altı ay oturur ve yalnız birşeyi düşünürler. bir şeyi duyuyor musun? iki değil bir! bizim gibi; kadın ve linyit, linyit ve kitap düşünmezler, akıllarını yalnız birşey üzerine toplar ve mucizeler yaratırlar. mucizeler böyle olur....aklını yalnız bir tek şeye verirsen mucizeler yaratırsın!
birşeye özlem duydum mu ne yaparım bilir misin? bir daha hatırlamayacak kadar bıkıp da kurtulmak için yerim, yerim... ya da tiksintiyle hatırlamak için. bak bir zamanlar çocukken kirazlara karşı anlatılmaz bir tutkum vardı. param olmadığı için azar azar alıyor yine istiyordum...günün birinde baktım kirazlar bana stediklerini yaptırıyorlar ve beni rezil ediyorlar, ne plan kurdum bilir msin? geceleyin yavaşça kalktım, babamın ceplerini yokladım, gümüş bir mecidiye bulup çaldım. sabah sabah da kalktım. bir bahçeye gidip bir sepet dolusu kiraz aldım. yedim yedim şiştim midem bulandı kustum. o zamandan beri de kirazdan kurtuldum.
tutku bana engel olamamıştır, yurdum için de aynı şey. hasret çektim, bıktım, kustum, kurtuldum.
kendin yarı şeytan olmazsan şeytandan nasıl kurtulursun be?
beyninde anlıyorsun. diyorsun ki: doğru yanlış böyledir, böyle değildir, haklıdır, haklı değildir. ama bundan ne çıkar? konuştuğun zaman ben, senin kollarına, ayaklarına, göğüslerine bakıyorum, onların hepsi de dilsiz duruyor. birşey söylemiyorlar. kanları yokmuş gibi... öyleyse nasıl anlayabilirsin. kafadan mı!
dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? yarım işler yarım konuşmalar yarım günahlar yarım iyiliklerdir. sonuna kadar git be insan, avara et ve korkma! tanrı baş şeytandan çok yarım şeytandan iğrenir.
yıldızların yer değiştirdiğini görmek mi istiyorsun onlarla birlikte dönmen gerekir
aşk korku gibi büyük şeytanları uyandırmaktan kaçınıyorduk
gerçek kadın erkekten aldığından çok ona verdiği hazdan zevk alır
tanrıyı yedi kat gökler yei kat yer almaz. ama insanın kalbi alır. onun için aklını başına topla Aleksi, hayır duam seninle olsun. dikkat et hiçbir zaman insan yüreğini yaralama
içimdeki çok düğümlü kaygılara basit bir çözüm
mutluluk borcunu yerine getirmek demektir. borç ne kadar güç olursa mutluluk da o kadar büyük olur
hayır özgür değilsin, senin bağlı olduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun, hepsi bu kadar! uzun ipin var, gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun, ipi koparmadın mıydı da...
ama ipi koparmadıkça hayatın ne tadı var
ruhunu sıkı tut dostum
dağılmasın
..............................................................
[ içeri buyrun ]